İstanbul’un Tarihi Mirasları: Kasrılar ve Köşkler
İstanbul; Bizans’tan Osmanlı’ya oradan da Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar üzerinde yaşayan her uygarlığın göz bebeği olan şehir. Osmanlı’dan kalan köşkler ve kasırlar da şehrin tarihi mirasları arasında yer alan muazzam güzellikteki mücevherleri adeta. Kapak Fotoğrafı: Atatürk’ün İstanbul’da denize girmeyi en sevdiği yerlerden biri olan Florya’da, onun için yapılmış Atatürk Köşkü’nün önünde çekilmiş olan fotoğrafıdır.
Florya Atatürk Deniz Köşkü
Florya Atatürk Deniz Köşkü, Ulu önder Atatürk’ün sevdiği İstanbul semtlerinden olan Florya’da yer almaktadır. Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında bir proje yarışması düzenlenir ve bu yarışmayı mimar Seyfi Arkan kazanır. Ataya özel yapılan köşk, deniz tabanına çakılan sütunlar üzerine oturtulmuştur ve karaya köprü yardımıyla bağlantısı sağlanmıştır. 14 Ağustos 1935’te kullanılmaya başlanan köşkte Mustafa Kemal Atatürk, 1936’nın Haziran ve Temmuz aylarını burada geçirmiş. Bilimsel ve siyasi toplantılar için köşkü kullanmıştır. Hatta aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu önemli konukları bu köşkte ağırlamıştır.
Florya Atatürk Deniz Köşkü, Mustafa Kemal Atatürk tarafından son olarak 28 Mayıs 1938 günü kullanılmıştır. Ölümünden sonra Atatürk Müzesi olarak yeniden düzenlenmiştir.
Ihlamur Kasrı
İsmini bahçesindeki asırlık ıhlamur ağaçlarından alan bu 19. yüzyıl kasrı Beşiktaş ve Nişantaşı arasındaki vadidedir. Sultan Abdülmecid zamanında yapımına başlanan iki yapı vardır. Bunlardan biri ana yapı olan Merasim Köşkü’dür. Diğeri ise padişahın maiyeti, kimi zaman da haremi tarafından kullanılan Maiyet Köşkü’dür.
Merasim Köşkü’nün ön cephesi Barok çizgiler taşıyan merdiveni, ilginç ve hareketli kabartmalara sahiptir. Giriş salonu ve her iki yanında yer alan birer odadan oluşmaktadır. Kasrın iç süslemeler batılı dekorasyon anlayışına uygun süslemelerle bezenmiştir. Avrupa tarzı mobilyaları ve döşeme öğeleriyle bir bütünlük sağlanmıştır.
Maiyet Köşkü daha sadedir ve bir orta sofaya açılan köşe odalardan oluşmaktadır. Buranın odalarındaki duvarlar farklı renklerde ve mermer görünümü veren şutuk işçiliğine sahiptir. Ihlamur Kasrı’nın Merasim Köşkü bir müze-saray olarak ziyarete açık tutulmakta, Maiyet Köşkü ise kışlık kafeteryadır.
Küçüksu Kasrı
Küçüksu Kasrı, Küçüksu ile Göksu deresi arasındaki alanda kalmaktadır. I. Mahmud döneminde Divitdar Emin Mehmed Paşa, padişah için deniz kıyısına iki katlı ahşap bir saray inşa ettirmiştir. Saray III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde kullanılmıştır.
Sultan Abdülmecid, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak, yerine bugünkü Küçüksu Kasrı’nı inşa ettirmiştir. 1857 ‘de inşası biten yapı bodrumuyla birlikte üç katlıdır. Bodrum katta; kiler, mutfak ve hizmetkârlara ayrılmış alanlar vardır. Diğer katlarsa bir orta mekana açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir.
Abdülaziz zamanında cephe süslemeleri zenginleştirilmiştir. Kabartmalarla süslü deniz cephesine yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda ve merdivenlerinde Batılı süsleme motifleri kullanılmıştır.
Küçüksu Kasrı’nın Oda ve salonları değerli sanat eserleriyle dizayn edilmiş ve mobilyaların hepsi Avrupa’dan gelmiştir. Alçı kabartma ve kalemişi süslemeli tavanları, birbirinden farklı renk ve biçimde İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, halı ve tablolarıyla zengin bir sanat müzesi gibidir adeta.
Aynalıkavak Kasrı
Haliç kıyılarını süsleyen Aynalıkavak Kasrı 17. Yüzyılda inşa edilmiştir. Saray bütünü içinde yer alan ve III. Ahmed döneminde yapıldığı düşünülen kasrın şimdiki halini, III. Selim dönemindeki onarımla kazanmıştır. Aynalıkavak Kasrı geleneksel mimarisi ve dekorasyon özellikleriyle son derece ayrıcalıklıdır. Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlıdır. Osmanlı klasik mimarlığının son dönem binalarından biridir. Aynalıkavak Kasrı’nın dizaynı ve süslemeleri dönemin modasını yansıtmaktadır. Tepe pencereleri revzenli, çatıları geniş saçaklıdır. İçinin dizaynında bulunan yerleşik sedir düzenlemeleri, geleneksel ısıtma biçimini oluşturan mangalları artık yok olmuş bir geçmişin yaşam biçimini gözler önüne sermektedir.
Beykoz Kasrı
Padişah Abdülmecid’e Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından armağan olarak yaptırılmaya başlanmış, ölümü üzerine oğlu Said Paşa tarafından tamamlanmıştır.
Beykoz Kasrı Boğaziçi’nde yeni mimari üslupta inşa edilmiş ilk kargir ve Neo-Klasik üsluptaki kasrıdır. Cephe kaplamasında kullanılan taşlar İtalya’dan getirilmiş, bunların yanı sıra yer yer beyaz mermerlere de yer verilmiştir. Beykoz Kasrı’nın bahçeleri, set set yapının bulunduğu alana kadar yükselmektedir.
Hidiv Kasrı
Hidiv kasrı, 1907 yılında Mısır’ın son valisi Abbas Hilmi Paşa tarafından İtalyan mimar Delfo Seminati’ye inşa ettirilmiştir. İnşa edildiği zamanın mimari tarzını yansıtan kasır, Art Nouveau tarzındadır. Ayrıca yapıya bir de İstanbul Boğazı’nı gören bir kule inşa ettirmiştir. Her biri künyeli ve soy kütüğüne sahip ağaçlarla kaplı geniş bir koruluğa sahip olan kasırın binası şato biçimindedir. Kapısının üzerinde Ay yıldızlı hidiv tacı bayrağı arma haline getirilip yerleştirilmiştir. Binanın dışkapı girişi tamamen altın yaldızlı çiçek figürlü işlemelerle bezenmiştir. Yuvarlak mermer sütunları, teraslar, yatak odası, kulesi, mermer, ahşap ve kristal salonları önemli özellikler taşır. Avrupa mimarisindeki gelişmelerle paralel olarak binada çiçek, meyve ve av hayvanlarının resimleri duvarlara, tavanlara, sütun başlıklarına işlenerek yapılmıştır.
Maslak Kasrıları
170 dönümlük orman arazisinin ortasında yeşilin tüm tonlarını barındıran bir koruluğun içinde, Boğaziçi’nin Karadeniz’e açıldığı noktayı çok iyi görebilen bir konumda yer alan Maslak Kasırları günümüz İstanbul’unun Levent ve Ayazağa semtlerini birbirine bağlayan ana yolun sağında kalmaktadır. Burası padişahlara ait bir av ve dinlenme yeri olarak kullanılmıştır.
Maslak Kasırı’nın ne zaman ve kim tarafından yaptırıldıkları tam olarak bilinmemektedir. Ancak yapının büyük bir bölümü Abdülaziz dönemini işaret etmektedir. II. Abdülhamid’in şehzadelik döneminde ona tahsis edilmiş olan Maslak Kasrı, şehzadenin Osmanlı tahtına çağrılmasına tanık olmuştur ve bu yönüyle Osmanlı tarihi açısından özel bir önem taşımaktadır.
Maslak Kasırıları’ndan günümüze; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun ve Limonluk, Çadır Köşk’le Paşa Dairesi gelebilmiştir. Bu yapılar, 19. yüzyıl sonları ahşap Osmanlı mimarisi ve süslemeciliğinin örneklerini taşımaktadır. Günümüzde Kasr-ı Hümayun, eldeki belge, anı ve eski fotoğrafların ışığında onarılarak bir müze-saray olarak geziye açılmış durumdadır.
Yıldız Şale Kasrı
İstanbul Kasrıları arasında Boğaziçi’ne hakim bir konumda yer alan Yıldız Şale Kasrı; Beşiktaş, Ortaköy ve Balmumcu arasında kalmaktadır. Yıldız korusunda yerleşim, Bizans İmparatorluğu zamanına kadar dayanmaktadır. İstanbul’un fethinden sonra III. Selim’in, annesi Mihrişah Valide Sultan için bu koruya ‘Yıldız’ adını verdiği bir köşk yaptırmıştır. II. Mahmud, Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde eklenen köşk ve kasırlarla koruda yapılar artmıştır.
II. Abdülhamid döneminde yapılan binalarla da Yıldız Sarayı adını alarak, Osmanlı’nın Eski Saray, Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra dördüncü yönetim merkezi olmuştur. İsmini Fransızca ‘Dağ evi’ manasına gelen ‘Chalet’ sözcüğünden alan ve Yıldız Sarayı’nın bir parçası haline gelen Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en dikkat çekici yapılarındandır.
Şale Köşkü, yüksek duvarlarla çevrili bir bahçe içerisinde olup farklı tarihlerde birbirine bitişik olarak yapılan üç köşkten meydana gelmektedir. Köşkün birinci bölümü 1880’de yapılmıştır. Ek bina ise 1889 yılında yapılmış ve yapılma amacı köşk genişleyerek oda ve salonlara sahip olması sağlanmıştır.
1898 yıllarında ise Merasim Köşkü adıyla tanınan ve İtalyan Mimar D’Aranco’nun yaptığı üçüncü bölümdür. Köşkün son iki kısmı, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in İstanbul’a gelişinde konaklaması için yapılmıştır ve bu özelliğiyle Şale, Yıldız Sarayı yapılar grubu içinde bir ‘Devlet konukevi’ niteliği kazanmıştır.
Yıldız şelale kasrı, Köşkün en ilgi çekici yanı, zemini duvardan duvara yaklaşık 406 m2lik tek parça Hereke halısıyla kaplıdır. Tavanı altın yaldızlı panolarla süslenmiş, görkemli Tören Salonu’dur. Tören Salonu’nda, II. Abdülhamid zamanında muayede törenleri düzenlenmiştir.Bu köşkte Harem ve Selamlık yoktur. Çırağan Sarayı’ndan getirilmiş sedef kakmalı kapılarından ötürü ‘Sedefli Salon’ olarak da bilinen yemek salonunun mobilyaları, II. Abdülhamid’in emriyle Yıldız Sarayı’na bağlı Tamirhâne-i Hümâyûn’da imal edilmiştir. Yapılardan birinde Klasik Türk Sanatları Merkezi yer almaktadır.
Daha fazla konu ve içeriği Blok sayfasında bulabilirsiniz.